Afganistan’da çalışmaya başladığımda tanıştığım ilk kişilerden biriydi Andrea Busfield. Benim o yıllarda edebi kailiteden çok uzak İngilizcemle yazdığım makaleleri, usta bir gazeteci olarak edit etmekteki sabrı ve yeteneği olmasaydı sanırım Afganistan kariyerimde yükselmem çok daha zor olurdu.
Andrea’yı benim için özel yapan yazım yeteneğinin ötesinde moral değerleri olmuştur hep. Savaşın içinde, tüm insanlara, doğaya ve canlılara olan sevgisi ve saygısıyla ayakta duran ender insanlardandı Andrea Busfield.
Andrea evini paylaştığı 4 köpek ve henüz eve taşınmamıış olan ve kendi yaşam alanında hayatını sürdüren sevgili atıyla birlikte Kıbrıs’ta yaşıyor ve yeni kitabı üzerinde çalışıyor.
Lafı daha fazla uzatmadan, işte Andrea Busfield ile sohbetimiz.
Seninle ne zaman konuşsak, evinde ya da koruman altında bir hayvan daha var. Şu anda kaç tane hayvan var hayatında ? Okuyucularımız için köpeklerinin hikayelerini anlatır mısın?
Şu anda 4 tane köpeğim var. Ben bunu planlamamıştım!
Blister
İlk kızım Blister. Bir Amerikan askeri tarafından, Afganistan’da, Kabil’de sokakra bulunmuş ve dört veya beş kardeşiyle birlikte barınağa bırakılmıştı. Tüm yavrular arasında hayatta kalmayı başaran sadece Blister’dı. Barınağı ziyaret ettiğimde Blister yaklaşık 6 aylıktı. Aslında kurda benzer bir köpeğe bakıyordum ( Kurtlara özel ilgim var ) , ancak bu ufak kızı gördüğümde, onun imajını bir türlü kafamdan atamadım. O günlerde pek de iyi görünen bir köpek değildi – sadece kafa ve patiden ibaretti ve üstelik uyuzu vardı – o nedenle ayrıldım ve neden köpek istediğim konusunda düşündüm, güzel görünmesi için mi yoksa seveceğim bir dost ve ev vermek için mi köpek istiyorum? Ertesi gün barınağı aradım ve Blister benimle birlikte eve geldi. Hayatımda verdiğim en iyi karardı. O gerçekten çok özel bir köpek – cesur, sadık, zeki ve bazen işler gerçekten zorlaştığında beni ayakta tutan ve yoluma devam etmemi sağlayan tek şeydi. Şu an 9uncu yılımızdayız. Blister dünyayı baştan başa dolaştı benimle. – Afganistandan sonra Pakistan, Katar, Avusturya, Fransa, ve şimdi Kıbrıs. Önceleri Blister’ın diğer köpeklerle arası pek iyi değildi ama yine de zaman içinde kimi köpeklerin arkadaşlığından memnun kaldı. 2 yıl önce artık Blister’ın kendi cinsinden bir dostu kabul edecek ve keyif alacak noktaya geldiğine karar verdim . Aklımda bu düşünceyle ve arabanın arkasında Blister, Kıbrıs’taki barınağın yolunu tuttum.
Benim ilk düşüncem ufak, güçlü, atılgan bir cinsin, Blister’in karakterine uyacağıydı, mesela terrier. Barınakta hiç terrier olup olmadığını sordum. Ne yazık ki, tanıştığım iki terrierin havlamalarını duyduğum anda, içgüdüsel olarak Blister’ın bu köpeklerin havlamasıyla baş edemeyeceğini anlamıştım!
Tam o anda bir sonraki kulübenin kapısına gözüm takıldı ve bana doğru dik dik bakan iki kocaman kahverengi gözü gördüm. Alfie’nin gözleri. Labrador, pointer kırması Alfie, bir kaç dakika sonra ailenin ikinci üyesi olmuştu bile.
Alfie’yi eve getirdikten bir yıl sonra, arkadaşım ıssız, uzak bir yerde Jura tazısı buldu. Terkedildiği çok açıktı – Kıbrıs’ta av köpeklerinin terkedilmesi ender görülen bir durum değil.- Arkadaşım dört köpeği olduğu için bu ufaklığı belediye barıınağına bırakmak zorunda kalmıştı. Pek hoş bir yer değildi ve benim kolay kanacağımı bildiği için bana fotoğraflarını gönderdi. Köpeği ziyarete gittim – ona Disco adını verdim ve eve getirdim. Tek başıma yaşadığım için bakmakta olduğum köpeklerin – temel olarak büyük bir sürüyle yürümek hiç kolay olmadığı için -yeterli olduğuna karar verdim. Ancak bu kez kader araya girdi. Geçen yıl Kasım ayında , köpeklerle evimin arkasındaki tepelerdeki yürüyüşün ardından, arabayla eve dönüyordum. Ufak, perişan halde bir yaratık yola çıktı ve tam biz arabayla geçmek üzereyken yolun kenarında bayıldı, kaldı. Hemen arabadan çıktım , köpeği aldım. Veterinere götürdüm ve çevredeki barınakları aradım. Hepsi dolu olduklarını söylediler. Tedavi ücretini ödemek için veterinere gittiğimde, köpeğin pocket beagle ( minyatür beagle) cinsi olduğunu söylediler. Bir deri bir kemik kalmış ve kafatasının sağ tarafındaki eski bir yaralanmadan ötürü bir gözü kısmen kördü. 12 aylıktan daha ufaktı. Ne yapabilirdim ? Köpeği aldım, eve götürdüm ve Walter Pickle ismini verdim.
Andrea Busfield’in sanırım en büyük yeteneği en karanlık trajedilere bile umutla dolu bir gülümseme ekleyebilmesi. Üstelik bu sadece yazıları için geçerli değil. O aynı zamanda kurtardığı hayvanların hayatlarını aynı mucizeyle umuda ve mutluluğa çeviriyor.İspatı Walter Pickle’ın önce ve sonra fotoğraflarında saklı. Üstelik önce fotoğrafı bile veteriner bakımı sonrasında temizlenmiş hali.
Köpek sahiplerinin eninde sonunda karşılaştığı o meşhur soru…Onlarla en iyi anların ve en kötü anların nelerdi?
Köpeklerim her gün çok güzel bir şey katıyor hayatıma, onlar gerçekten hayatımın neşesi, en iyi anım bu demek oldukça zor.
En kötü anlara gelince , Blister’la birlikte yaşadığım bir kaç gerçekten kötü anım var. Blister’ın kuş peşinde dağın ( yarın) kenarından atlaması , parkta çoçuğun kollarından pet tavşanı birden çekip alması, Avusturya Alplerinde geyik kovalarken 4 saat boyunca kaybolması. Sanırım genel tabloyu anlamışsınızdır.
Disco’nun da problemleri oldu, evde sofayı neredeyse tamamiyle parçalamasının yanı sıra, bir katalog oluşturacak kadar çok kişisel eşyayı parçaladı. Alfie’nin ilgi alanı ise telefonlar.
Alfie
Tüm bunlarla rağmen muhtemelen en kötü anımız Alfie’yi sahiplendikten kısa bir sonra, Disco’yu kısırlaştırdığım zamandı. Bu arada ayrıca Alfiede fıtık ameliyatı olmuştu ve ağrısının olduğu açıktı. Tam o sırada onun korkudan kaynaklı agresyon ( saldırganlık ) problemi olduğunu farkettim. Blister’ı ve beni iki farklı durumda oldukça kötü bir şekide ısırdı. Köpek psikologunu çağırdım , piskolog normalde agresif bir köpek olmadığını söyledi – zaten bildiğim bir şeydi – ancak koca kız Blister’ı tekrar yaralamasına izin veremezdim. Bir kaç gün boyunca göz yaşlarım dinmedi, aklımda pek çok düşünce vardı ve beynimin içinde dönüp duruyordu. Ona yeniden ev mi bulacaktım, herhangi biri nasıl köpeğimi benim kadar çok sevebilirdi, uyutulması mıydı en doğru seçenek? Korkunç, korkunç düşünceler.
Hangi şartlar altında olursa olsun Alfie’yi çok sevdiğim için ve bunun onun normal karakteri olmadığını bildiğimden, korkmaya başladığı andaki vücut sinyallerini nasıl farkedeceğimi ( vücut dilini ) ve sorun daha başlamadan, sorunu nasıl çözmem gerektiğini öğrendim. Bazen gereken sade biraz zaman ve atik olmak , şu anda, mutlulukla söyleyebilirim ki, agresif episodlarımız yok ve Blister ve Alfie iyi arkadaşlar. Hatta bütün köpeklerin arasında, Blister’ın en çok sevdiği Alfie.
Andrea, ben, Hassan uzun yıllar boyunca o savaş bölgesinden, bu savaş bölgesine giderek hayatını geçiren insanlardık. Hassan ve benim için bu bölgelerdeki insanların sesini duyurmanının tatmini, ölüm ile yaşam arasında her anı hakkını vererek yaşamaya duyulan ihtiyaç bizim için bağımlılık yaratıcıydı. Pek çok savaş muhabiri de genelde aynı duyguları yaşar ve genelde bu yüzden savaş muhabirlerinin büyük bölümü, hayatlarını sonuna kadar çatışma bölgelerinde geçirir.
Ben ve Hassan Jim’in insanı olduktan sonra sanırım ciddi bir evrim geçirdik. İş aradığımız dönemde, geçmişte olsa gözümüz kapalı kabul edeceğimiz tekliflerde, hep peki Jim ne olacak sorusu gündeme geldi. Kendi yaşamımızı bilinçli kararla riske etmek ile, karar verme şansı bulunmayan bir canlıyı oralara sürüklemek ve hayatını riske etmek arasında çok fark vardı. Gece geç saatlere kadar süren partileri, çatışma bölgesinde çalışmayı seven bizler artık domestik aile insanlarıydık.
Bizimle aynı geçmişi paylaşan Andrea’ya benzer duyguları yaşayıp , yaşamadığını sordum. Köpekleri Andrea’nın hayatını nasıl değiştirmişti?
Bu konuda sizinle aynı noktadayım. Para sıkıntısı vardı – hala var ! Afganistan’a geri dönüp, 6 ay kalmayı düşündüm. Ancak sonunda biliyordum, her ne olursa olsun Blister’ı bırakamazıdm, hatta kendi aileme bile.
O benim köpeğimdi ve bir şekilde halledecektik. Ve hallettik. Evet, köpeklerim hayatımı tümüyle değiştirdi. Şu anda sabah kuşuna döndüm – arkadaşlarım asla inanamıyorlar – çünkü köpeklerin yazın çok sıcak olmadan önce yürümeleri gerek, nihayet bahar geldiğinde ise çoktan rutinleri oturmuş oluyor ve rutinlerini koruyorlar. Hatta siz saatinizi bir kaç saat geriye almak isteseniz bile !
Eğer dışarı çıkarsam ki , son derece ender , onlar hep aklımda. Onları çok uzun süre yalnız bırakmaktan hoşlanmıyorum. Biliyorum bazı insanlar , “ ohh, onlar sadece köpek “ diye düşünüyorlar, ama değiller. Gerçekten değiller ve herhangi biri, bir köpeği sevdiyse bunu anlar.
Blister, Alfie, Disco ve Walter Pickle
Köpek sahiplerinin her zaman favori pati listesi vardır, favori köpek eğitmenleri, köpekler hakkında kitaplar, bloglar, favori oyunlardan oluşan. Peki Andrea’nın favori pati listesinde neler var?
Korkarım konu köpek eğitmenlerine geldiğinde son derece dikkatsizim ve herhangi bir köpek kılavuzum yok. Ancak sevimli facebook / youtube videolarının hastasıyım ve Marley& Me ( Marley ve Ben ) filmini seyerederken her zaman boğazım düğümleniyor, duygusallaşıyorum.
Sana göre sorumlu pet sahibi olmak ne demek ?
Benim için sorumlu pet sahibi olmak demek, köpeğinin güvende olmasını, aşılarını, iyi beslenmesi ve egzersiz yapmasını sağlamaktır. Ayrıca köpek sahipleri köpeklerini nasıl idare edeceğini bilmelidir. Pek çok kere, tasmasız olan köpeklerin, Blister’a koşarak geldiğine şahit oldum. Tasması takılı ve üstüne koşarak gelen köpeğe doğal olarak agresif olan Blister’la karşılaşmaları tabii ki iyi sonuçlanmadı. Ciddi bir şey olmadı ancak, tüm bunlar sahiplerin sorumlu davranmaları ve köpeklerini, tanımadıkları köpeklerin alanından biraz uzak tutmalarıyla engellenebilir durumlardı.
Sorumlu pet sahipliğinden bahsedip, son olarak Bristol Üniversitesi tarafından yapılan ve agresyonun, köpek ırklarıyla bağlantısı olmadığını ancak sahipleriyle bağlantısı olduğunu ortaya çıkaran araştırmadan bahsetmek olmazdı. Kötü köpek yoktur ancak kötü sahip vardır sonucuna varan pek çok araştırma olmasına rağmen, kötü, vahşi köpek olarak damgalanan yasaklı ırklar hakkında Andrea Busfield ne düşünüyor ?
Saldırgan köpeklerin, kötü sahiplerin eseri olduğu konusuna katılıyorum. Ancak bu tür ırkları sahiplenecek kişiler hakkında düşünülmesi lazım önce. Köpek ırklarının yasaklanması gerektiğine inanmıyorum onun yerine bu köpekleri kimlerin sahiplenebileceğine dair sınırlamalar koyulmalı, sahiplenecek kişilerin nitelikleri belirlenmeli. Bu sadece aileler içinde yaşanan problemleri önlemek için değil, aynı zamanda bu köpeklerin vahşi ırklar olarak alarak adının çıkmasına neden olan insanlar tarafından dövüşler amacıyla sahiplenmemesi için gerekli.
Her ülke, her kültür pet sahibi olmak ve toplumsal sorumluluk altındaki köpekler konusunda farklı bir anlayışa, algıya sahip. Yine her ülkenin toplum köpeklerini idare etme yolu farklı. Özellikle turizm söz konusu olduğunda, toplumsal sorumluluk altındaki hayvanlar yaşamlarıyla ilk bedeli ödeyenler oluyor.
Farklı ülkelerde köpeklere bakış açısına dair tecrübelerini, ve sözde sokakları temizlemek adına toplumsal sorumluluk altındaki köpeklerin öldürülmesi konusundaki düşüncelerini lütfen anlatır mısın ?
Yaşadığım ülkeler arasında köpek dostu olma analmında Avusturya’nın en iyi ülke olduğunu söylemek zorundayım. Köpeklerin hemen her yere girmesine izin veriyorlar. Restorana gittiğinizde her zaman bir kap su getiriyorlar köpeğiniz için.
Katar açıkçası çok da iyi değildi, Kıbrıs’ınsa hayvan refahı konusunda gerçekten büyük problemleri var.
Daha önce belirttiğim gibi kimi av köpekleri, av sezonunun sonunda sadece kendi kendilerine baksınlar diye öylesine bırakılıyorlar, köpekler düzenli olarak zehirleniyor, zehirleme son derece sıradan bir uygulama, ayrıca son derece dehşet verici işkence hikayeleri var. Otel yönetiminin isteği üzerine yavru bir köpeğin mukavva ezme makinesinde öldürülmesi, oldukça büyük teğki yarattı ancak neden daha çok tursitlerin bu olaya şahit olmasıydı.
Nihayetinde, hiç bir hayvan sadece sahibinin veya toplumun planlarına uymadığı için öldürülmeyi haketmez. Ulusal kafa yapısını değiştirmek için çok daha iyi bir eğitime ihtiyaç var. Hayvana kötü muamele durumlarına sert cezalar getirilmeli. Yardım dernekleri ve barınaklara finansal anlamda yardım edilmeli ve insanlar köpek üreticilerinden satın almak yerine sahiplenmek için teşvik edilmeliler.
Bu oldukça güzel bir düşünce. Kelimelerin gücünü biliyoruz, zarar verdikleri kadar iyi şeylere de neden olurlar. Örneğin gay kelimesi. Uzun yıllar gay kelimesini zayıf ya da yeterince iyi olmayan bir şeyi tanımlamak için kullandım, bunun gay bir insanı ne kadar üzeceğini hiç düşünmemiştim o zamanlarda. Gerçi kimilerine aptalca ya da gereksiz gelebilir ancak insanlara ve hayvanlara gelebilecek zararı önlemek için kullandığınız sözcükleri düzenlemek çok zor bir şey değil. Sokak köpeği tanımlamasını toplumsal sorumluluk altındaki köpekler olarak değiştirmek, insanlarda şefkat ve merhameti uyandıracaksa, bu ancak iyi bir şey olabilir.
Andrea’nın yaşamında hayvanlar büyük yer kapladığı için benim beklentim hep onun köpekler hakkında bir şeyler yazması olduğundan sormadan edemezdim. Andrea Busfield’den pati dostlarımız hakkında bir kitap bekleyebilir miyiz ?
Ajansım sürekli Blister hakkında yazmamı öneriyor, ancak bildiğin gibi, benim için bu oldukça zor. Hayvanlata dair hikayeler hep onların ölümleriyle sonlanıyor ve bu asla düşünmeyi bile istemediğim bir şey . Ayrıca Blister benim için herşeyim, onun hikayesini hakkıyla yazabileceğimi sanmıyorum.
Andrea’nın yazıları için books, dogs and a horse isimli kişisel bloguna göz atabilirsiniz. Ayrıca dünyada en çok okunanlar listesine giren Milyonlarca Gölgenin Altında kitabı kesinlikle okunmaya değer. İşte Andrea’nın kitabının özeti ve kitap hakkında notlar.
Rengârenk bir uçurtma gölgelerle kaplı gökyüzünde uçabilir mi?
Kapkaranlık bir şehir. Her yer gölgelerle kaplı. 11 yaşındaki Fuat bu gölgelerin altında doğup büyüyen çocuklardan yalnızca biri. Babası ve ağabeyi öldürülmüş, ablası Taliban tarafından kaçırılmış. Böyle acı dolu bir hayatı nasıl bir gelecek bekliyor olabilir? İş için İngiltere’den Afganistan’a gelen genç ve güzel Georgie Afgan siyasetinde önemli bir rol oynayan karizmatik, güçlü ve zengin Hacı Halit Han’a âşıktır. Ancak bu aşk da tıpkı Fuat’ın hayatı gibi acı gerçeklerin ve geçmişin gölgesinin altında yitip gitme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Fuat ve Georgie’nin tesadüflerle kesişen hayatları kaderlerini de ortak bir yola sokarak onları zorluklara karşı umutla ve inançla göğüs germeye iter.
Milyonlarca Gölgenin Altında sizi acı gerçeklere rağmen umut dolu bir gülümseme gibi sımsıkı saracak.
“Ustalıkla yazılmış, dokunaklı ve bir o kadar da mizah dolu bir roman. Yazarın ilk romanı büyük ses getirecek!”
The News of the World
“Bu güzel hikâye daha ilk sayfada okuyucunun kalbini çalıp hayal gücünü renklendiriyor.”
The Sun
“Küçük bir çocuğun karşılaştığı trajediler karşısında gösterdiği iyimserlik kalbinizi burkacak. Milyonlarca Gölgenin Altında, tüm sıcaklığı ve insaniyeti ile size bir Afgan şöleni sunuyor. Bu kitap sizi altüst edip sevgiye duyduğunuz inancı daha da güçlendirecek.”
Yorum yazabilmek için oturum açmanız gerekir.